Hazırlayan:MEHMET MERİÇ UÇAR
SHERLOCK HOLMES KISA HİKÂYELER
SHERLOCK HOLMES KISA HİKÂYELER
Benekli Kordon
Bu hikâyenin gerçekleştiği
sıralarda arkadaşım Sherlock Holmes’in Londra’nın Baker Street caddesindeki
apartman dairesinde yaşıyorduk. Oldukça hızlı ve erken başlayan bir sabahtı.
Siyah elbiseli genç bir kadın bizimle görüşmeye geldi. Kadının yüzü bembeyaz
olmuş ve her halinden oldukça yorgun ve mutsuz olduğu anlaşılıyordu.
“Ben korkuyorum! Ölmekten korkuyorum
Bay Holmes!” diye haykırdı ve ardından devam etti. “Lütfen bana yardım edin! Henüz
otuz yaşında bile değilim fakat bütün saçlarım resmen beyazladı! Ben çok
korkuyorum!”
Holmes nazik ve yardımsever bir
tavırla “Sadece otur ve bana hikâyeni anlat” dedi.
“Adım Helen Stoner, üvey babamla, Dr Grimesby
Roylott, şehrin yakınında bir köyde yaşıyorum. Üvey babamın ailesi bir zamanlar
çok zenginmiş fakat üvey babam doğduğu sırada hiç paraları kalmamış. O da tıp
okuyarak doktor olmak istemiş ve Hindistan’a gitmiş. Daha sonra kız kardeşim
Julia ve ben çok küçükken annemle tanışıp evlenmişler. Tahmin ediyorsunuz ki öz
babamız önceden ölmüştü.”
Holmes sordu “Annenin büyük ihtimal
bir miktar parası vardı değil mi?”
“ Evet, annemin çok parası vardı üvey
babam ise çok fakirdi fakat annem sayesinde artık fakir değildi.”
“Bayan Stoner biraz daha ondan
bahseder misiniz bana” dedi.
“Tabi ki o öfkeli biriydi. Bir
zamanlar Hindistan’da kavgalı olduğu bir uşak vardı ve onu öldürdü. O hapse
girdikten sonra biz İngiltere’ye dönmüştük. Sekiz yıl sonra beklenmedik bir
şekilde annemiz vefat etti. Annemin bütün malvarlığı babamın oldu fakat kız
kardeşim ve ben evlenmemiz durumunda babam bize de her yıl iki yüz elli Euro göndermek
zorundaydı.”
Bay Holmes “Sen şimdi onunla birlikte köyde mi
yaşıyorsun? ”
“Evet, fakat o hep evdedir ve hiç
kimse asla onu görmez. Şimdilerde gittikçe daha saldırgan olmaya başladı ve
bazen köydeki insanlarla kavga ediyor. Artık herkes ondan korkuyor, onu gördükleri
zaman yollarını değiştiriyorlar. İnsanlar bahçenin etrafında ve içinde rahatça
gezen Hindistan’dan gelen vahşi hayvanlarından korkuyor fakat korkulan tek şey
onlar değil birde etrafta bulunan Çingeneler var tabi. Bir arkadaşı onları
Hindistan’dan gönderiyor. Üvey babam vahşi insanları seviyor ve o Çingenelerde
istediği zaman istediği yere geliyor ve kalıyorlar. Kardeşim ve ben oldukça
fakir bir yaşam sürüyoruz ve mutlu değiliz. Evimizde uşağımız yok. Onlar her
zaman üvey babamızdan korkup işi bırakıyorlar. Bizde kendi işimizi kendimiz
yapmak zorunda kalıyoruz. Julia otuzlu yaşlarında öldü ve onunda saçları benimkiler
gibi bembeyaz olmuştu.”
“Ne zaman öldü?”
“İki yıl önce öldü ve ben bu nedenle
buradayım. Biz oturduğumuz yerde hiç kimseyle tanışamaz ve konuşamazdık. Bazı
zamanlar ailemizden insanlar ziyarete giderdik. Sonraları Julia orada genç bir
adamla tanıştı ve evlenmek için üvey babamızı da ikna ettiler. Fakat bir sure
sonra o öldü.” Bayan Stoner ellerini yüzünün önüne koyarak birkaç dakika kadar
ağladı.
Sherlock Holmes gözleri kapalı bir
şekilde dinledikten sonra gözlerini açtı ve kadına doğru dikti. “Onun ölümüyle
alakalı her şeyi bana anlatır mısınız?” dedi.
“Her şeyi oldukça iyi hatırlıyorum.
Korkunç bir andı!” ardından devam ediyor “Bizim evimizde alt katta üç adet
yatak odamız vardı. İlk oda üvey babamın ki onun yanında kardeşiminki
kardeşimin odasının yanındaki odada benim odamdı. Odaların hepsinde pencere
vardı ve bu pencereler bahçeye bakıyordu kapılarda koridora açılıyordu. Bir
gece üvey babamız odasında Hindistan’dan gelmiş çok ağır olan sigarasından içiyordu.
Julia uyuyamıyordu çünkü sigaranın dumanı ve kokusu onun odasına geliyordu bir
süre sonra benim odama gelerek benimle konuştu. Yatağına dönmeden önce bana bir
soru sordu “Helen, sende gece yarısı ıslık sesi duyuyor musun?” şaşırarak hayır
dedim kardeşim ise “Çok güçlü” diyerek yüksek bir ses olduğunu söyledi.
Sonrasında devam etti “Bazı zamanlar ıslığı duyuyorum fakat nereden geldiğini
anlamıyorum. Sen neden duymuyorsun ?” dedi. Ben güldüm ve ondan daha ağır bir uykum
olduğunu söyledim. Sonrasında Julia odasına gitti kapıyı kilitledi.
Holmes sordu “Neden kapıları
kilitliyorsunuz?”
Helen cevapladı “Biz Çingeneler ve
vahşi hayvanlardan korkuyoruz.”
Holmes “Lütfen devam et” dedi
Helen devam ediyor “O gece
uyuyamadım çok fırtınalı bir geceydi oldukça fazla yağmur yağıyordu ve çok rüzgâr
vardı. Aniden bir kadın çığlığı duyuldu. Bu ses kız kardeşime aitti. Koşarak
koridora çıktım ve sadece ıslık sesi duyuluyordu bir dakika sonra bir metalin
yere düşme sesi duyuldu bunun ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Kız
kardeşimin odasına doğru koştum. Kapıyı açtı ve yere düştü. Onun suratı
bembeyaz olmuştu ve korku içindeydi. Ağlıyordu “Yardım et, Yardım et Helen, ben
hastayım ve ölüyorum!” Kollarımla onu sardım, ardından korkunç bir sesle
bağırdı “Helen! Aman Allah’ım, O benekli kordon!” sonrasında konuşmak istedi
fakat yapamadı. Üvey babamı çağırdım, ona yardım etmeye çalıştık fakat
başaramadık. Sevgili kardeşim öldü.”
Holmes sormaya devam ediyordu “Islık
ve metal düşme sesi hakkında emin misiniz?
Helen cevaplıyor “Oldukça eminim”.
“Ama yinede yanılmış olabilirim çok korkunç ve fırtınalı bir geceydi. Polis
onun neden öldüğünü anlayamadı. Onun kapısı kitliydi ve odasında hiç kimse yoktu.
Vücudunda zehirlendiğine dair de bir şey bulamadılar. “Benekli kordon”
neydi? Çingeneler boyunlarına bu tarz yuvarlak
bir şeyler takıyorlar. Bilmiyorum yinede çok korkmuştum. Belki de Çingeneler
yaptı. Siz ne düşünüyorsunuz Bay Holmes?
Holmes bir dakika duşundu “Bu soru oldukça zor lütfen devam edin”
Helen Strolen devam etti “İki yıl
önce kız kardeşimden sonra oldukça yalnızlık çekiyordum fakat bir ay önce erkek
arkadaşım bana evlenme teklifi etti. Üvey babam da onay verdi ve biz yakın
zamanda evlenecektik fakat iki gün önce benim yatak odamda duvarlarla alakalı
tadilat olduğu için kız kardeşimin eski odasına gittim ve önceki gece tekrar o
ıslık sesini duydum. Duyar duymaz hızla oradan uzaklaştım. Bu sorun hakkında
yardım edecek misiniz size sormak için Londra’ya geldim. Lütfen bana yardım
edin Bay Holmes bende kız kardeşim gibi ölmek istemiyorum!”
Holmes “Hızlı hareket etmeliyiz.
Sizin evinize bugün gelip odalara göz atmamız mümkün mü? Fakat üvey babanızın
bundan haberi olmamalı.”
Helen Strolen “O bugün Londra’da
sizi göremez teşekkür ederim Bay Holmes artık daha iyi hissetmeye başladım.”
Holmes ve Watson maktulün
evinde
Holmes gündüz dışarı çıkmıştı bir süre
sonra öğle yemeği zamanında geri geldi. Sonrasında beraber trenle Bayan
Helen’in köyüne gittik oradan da taksiyle evine vardık. Holmes beni anlıyor musun dedi ve devam etti
“Arkadaşımız Roylott’un kızlarına ihtiyacı var çünkü ölü eşinden dolayı ona
gelen 750Euro var. Bu sabah dışarıda aklıma geldi bu. Çingeneler, ıslık, kordon
bunları anlamak çok zor fakat benim bunlara bir cevabım var.”
Biz eve vardık ve Helen Stoner bize
yatak odalarını gösterdi. Biz ilk olarak onun odasından başladık. “Neden yatak
odanızın duvarına tadilat yapılıyor?
Tadilat yapılacak bir şey yok gibi gözüküyor.”dedi Holmes.
“Haklısınız. Bende kız kardeşimin
odasına geçmem için yapılmış bir plan olduğunu düşünüyorum bu olanların.”
Holmes “Evet” diyerek devam etti
beraber Julia’nın odasına gittik ve Holmes çok dikkatli bir şekilde pencereden
dışarıyı gözlemledi. “Dışarıdan kimse gelmiş olamaz.” dedi ve odaya bakarken
devam etti “Neden bu çanın ipi yatağın üzerinde.” dedi.
Bayan Stoner “Üvey babam iki sene
önce onu oraya koymuştu. Uşağı çağırmak için kullanıyordu. Benim ve kardeşimin
kullanmasına asla izin vermiyordu. Kardeşimin ve üvey babamın odasının arasında
bir apartman boşluğu(ışıklık) var ve çanın ipini buradan geçirdi.” dedi.
Holmes ipi çekti fakat çalışmıyordu
şaşırdı oldukça ilginç olduğunu duşundu ve neden hava boşluğunu duvarın
burasına saklama gereği duymuşlar diye düşündü. Çünkü genelde bu bölüm
duvarların dışında olur.
Sonrasında üvey babasının odasına
gittik ve Holmes orada büyük metal bir kutu gördü. Bayan Stoner “Üvey babam
orada iş kâğıtlarını saklar.” dedi.
Holmes sordu “Üvey babanız bir
kedimi besliyor?” diye sordu ve ardından kutunun üstünde tabağın içinde bir
miktar süt olduğunu gördü ardından devam etti “Şimdi Bayan Stoner sizin
hayatınızın tehlikede olduğunu düşünüyorum. Bu gece arkadaşım Watson ve benim
kız kardeşinizin odasında vakit geçirmemiz gerekiyor sizin yattığınız kız
kardeşinizin odasında.”
Helen Stoner ve ben şaşırarak
baktık. “Evet, gerekli” diyerek devam etti. “Biz köydeki otelden bir oda
kiralarız. Üvey baban yatağına gittikten sonra kız kardeşinin odasındaki ışığı
açık bırak ve söndürme ardından kendi odana git. Bizde pencereden odaya geçeriz
ve orada seslerin duyulmasını bekleriz.” dedi.
Helen Stoner “Kız kardeşim nasıl
öldü biliyor musunuz Bay Holmes? Lütfen söyleyin bana.” dedi ellerini Holmes’in
omuzlarına koyarak.
“Bayan Stoner size bilgi verebilmek
için öncelikle bilgi edinmek zorundayım. Şimdi hoşça kalın ve korkmayın ”
Köye doğru ilerlerken bana bu
gecenin çok zor olacağını ve doktorun çok saldırgan olduğunu söyledi. Bende ona
yardım edeceğimi onu yalnız bırakmayacağımı söyledim. Holmes ise teşekkür
ederek bana ihtiyacı olduğunu söyledi ve devam etti. “Sen çanın ipini ve
apartman boşluğunu gördün mü? Ben buraya gelmeden önce bu hava boşluğu olayını biliyordum.
Elbette iki oda arasındaki delik sigara kokusunun neden kız kardeşine gittiğini
açıklar.”
Onun ne kadar akıllı olduğunu
söyleyerek onu kutladım. Holmes ise devam etti “Sen yatağı gördün mü? Odaya
sabitlenmiş biçimde duruyordu. Kız kardeşi hareket ettiremiyordu. Apartman boşluğunun
yanında olan ipin altında kalması için ayarlanmış olmalı.
“Holmes! Anlamaya başladım! Ne
korkunç bir suç!”
“Evet, doktor çok zeki bir adam
fakat biz onu durduracağız biliyorum Watson.”
Ölüm randevusu
Gece
eve geri döndük. Bayan Stoner’in açık bıraktığı ışığı gördük ve Holmes’le
beraber sessizce pencereden içeriye girdik. Ortadaki karanlık yatak odasında
sessizce uç saat kadar bekledik ve hiçbir hareketlenme yoktu. Aniden bir ışık gördük
ve Dr Roylott’un odasından bir ses geldi fakat devamında bir şey olmadı biz
sessizce beklemeye devam ettik. Sonrasında bir ses ve daha düşük seviyede biraz
daha ses… Holmes aniden zıpladı ve zilin ipini güçlüce çekti.
“Görüyor musun Watson” diye bana
seslendi fakat ben hiçbir şey görmüyordum. Sessiz bir ıslık sesi geliyordu.
İkimizde bir anda hava boşluğuna baktık ve yandaki odadan aniden korkunç bir
çığlık sesi duyduk. Sonrasında tekrar ev sessizleşti.
“Bütün bunların ne anlama geliyor?”
diye sordum. Sesim titriyordu. “Bitti” diye cevapladı Holmes. Ardından “Gidelim
ve görelim” diye devam etti.
Dr Roylott’un odasına gittik. Metal
kutu açıktı. Roylott sandalyede oturuyor ve gözlerini hava boşluğuna sabitlemişti.
Başının etrafında tuhaf sarı bir benekli kordon vardı. Ölmüştü.
“Kordon! Benekli kordon!” dedi
sessizce Holmes. Kordon kafasının etrafında hareket etmeye başladı. “Dikkat et
Watson! Bir yılan Hindistan yılanı –zehirli ve kurbanını hızla öldüren bir
yılan- diye bağırdı Holmes. Roylott o anda ölmüştü. Holmes “Yılanı kutusuna
geri koymalıyız” diye söyledi. Holmes çok dikkatli bir şekilde yılanı alıp
kutunun içine yerleştirdi.
“Yılan olduğunu nasıl anladın
Holmes?” diye sordum.
“İlk olarak Watson, Çingeneler beni şüphelendirdi.
Sonradan duşundum ve anladım ki bir şeyler hava deliğinden gelip çanın ipinden
yatağa doğru indi. Birde süt vardı ve yılanlar süt içerler. Hindistan’dan
hayvanları getirme doktor için kolay bir işti ve ayrıca biliyordu ki yılan
zehirlerinden kaynaklı olan ölümlerin nedenini bulmak çok zordu. Böyle olunca
oda her gece yılanı hava boşluğuna koydu oda çanın ipini kullanarak yatağa indi.
Tabi ki kimse yılanı görmemeliydi. Islık çalarak onu geri çağırıyordu. Metal
sesi ise onu koyduğu yılanın evi olan metal kutudan çıkan sesti. Belki de yılan
birçok kez hava boşluğundan geçti onu öldürene kadar ve sonunda öldürdü.
Helen’de bu nedenden dolayı ölecekti.”
“Fakat bu gece ben yılana ipteyken
vurduğumda sinirlendi ve hava deliğinden geri dönerek doktoru öldürdü. Bunun
için hiçte üzgün değilim.”
Kısa bir zaman sonra Helen Stoner
genç bir adamla evlendi. Üvey babasının ve kardeşinin ölümlerini unutmayı
denedi ancak benekli yılanı tam olarak unutamadı.
BOHEMYADA
SKANDAL
Kralın Hatası
Sherlock Holmes için dünyada tek
bir kadın vardı. Ona âşık değildi çünkü o hiçbir kadına âşık olmadı fakat tanıştıktan
sonra o kadının ismini hiç unutamadı İrene Adler.
Mart ayında bir gece eski arkadaşımı
Baker Street caddesindeki evinde ziyaret ettim. Yeni evlenmiştim ve onu çok sık
göremiyordum.
“Gel içeri, Watson” dedi. “Otur eski
dostum, seni gördüğüme sevindim, çünkü sana gösterecek şeylerim var.” Üstünde
tarih, isim ya da adres olmayan bir mektup göstererek ne düşündüğümü sordu ve
son postayla eline ulaştığını ekledi.
“Bu gece çok gizli bir iş konuşmak
için birisi seni ziyaret edecek. Sen başka önemli insanlara yardımcı oldun ve
umuyoruz ki bize de yardımcı olabilirsin. Akşam 7.45’te odanda ol.”
“Kâğıt, bu kâğıt hakkında ne
düşünüyorsun Watson?” diye sordu.
Holmes gibi düşünmeye çalıştım.
“Oldukça zor bulunan pahalı bir kâğıt, anlaşılan zengin biri.”
“Evet, bu İngiliz kâğıdı değil.
Işığın altında bakarsan kâğıdın Bohemia’da üretildiğini anlayabilirsin. Mektubu
da bir Alman’ın yazdığını düşünüyordum. Aha! Gizli kişide şimdi geliyor.”
Diyordu Holmes. Sokaktan gelen at seslerini duyabiliyorduk.
“Uzaklaşmalı mıyım Holmes?” diye
sordum.
“Hayır, hayır yardımına ihtiyacım var.
İlginç olacak.” Diye cevapladı arkadaşım. Kapı bu arada çaldı.
“İçeri gelin!” diye seslendi.
Uzun ve güçlü bir adam odaya geldi.
Kıyafetleri çok pahalı görünüyordu ve yüzünde bir maske vardı.
“Bana Count von Kramm
diyebilirsiniz. Bohemia’dan geliyorum, çok önemli bir iş için buradayım size
bunu anlatmadan önce bana bunun bir sır olacağına dair söz verir misiniz? dedi
gizemli adam.
Birlikte onayladık bu sorusunu
adamın ve anlatmaya başladı “Kraliyet ailesinden çok önemli bir kişi sizden
yardım istemek için beni gönderdi. Maske kullanıyorum çünkü benim kim olduğumu
bilmemelisiniz, bu işin ne kadar önemli olduğunu size belirtmeliyim. Eğer
yardım etmezseniz Avrupa’nın en önemli ailelerinden biri için zor bir dönem
başlayacak belki de büyük bir skandal olacak. Bohemia kralı, Ormstein
ailesinden bahsediyorum.”
“Biliyorum, majesteleri” dedi Holmes.
Sessizce sigarasını yaktı.
Adam sandalyeden sıçradı. “Ne” diye
bağırdı. “ Benim kim olduğumu nasıl anladın?” Sonrasında maskesini çıkardı
zemine doğru baktı. “Haklısın. Neden gizleneyim? Ben Kralım. Ben Wilhelm von
Ormstein, Bohemia kralı! Sizi görmeye kendim geldim çünkü neden geldiğimi başka
bir insana anlatamazdım. Bu gizli kalmalı. Anlıyor musunuz?
“Oldukça iyi anlıyoruz. Devam edin.”
dedi Holmes gözlerini kapattı ve dinlemeye devam etti.
“Beş yıl önce İrene Adler adlı bir
kadınla tanıştım. Biz…”
“Ah!” dedi Holmes, “İrene Adler,
1850 doğumlu şarkıcı, Londra’da yaşıyor oldukça güzel bir bayan, duydum…”
ardından krala baktı. “Sen ve o…Sen onu sevdin bir sure boyunca beraber oldunuz
ve sonra onu terk ettin ama onu terk etmeden önce belki de bazı mektuplar
yazdın ve şimdi o mektupları geri istiyorsun.” dedi Holmes.
“Evet, doğru.”
“Evlendiniz mi?”
“Hayır”
“Para isteyip mektupları ifşa etmeye
kalkarsa inkâr edip yazmadığını söyleyebilirsin.”
“Bay Holmes, aynı zamanda
fotoğrafıma da sahip.
“Fotoğrafı senin vermediğini
söyleyebilirsin.”
“Fotoğrafta birlikteyiz.”
“Bu yaptığınız büyük bir hata olmuş
majesteleri.”
“Biliyorum, aptallık… Fakat çok
gençtim.”
“Fotoğrafı geri almalısınız. Çalmayı
denediniz mi evinden?
“Birkaç kez denedi adamlarım fakat
bulamadılar. Ne yapabilirim sizce bu konuda?”
Holmes güldü. “Bu gerçekten çok
ilginç fotoğrafla ne yapmayı planlıyor acaba?”
“Yakında İskandinavya Kralı’nın kızı
Clotilde Lothman von Saxe-Meningen ile evleneceğim. Biliyorsunuz ki Avrupa’nın
önemli kraliyet ailelerindeniz. Clotilde bu durumu öğrenirse benimle asla evlenmez…
İrene Adler’in eski sevgilim olduğunu öğrenirse. İrene Adler’i tanımazsınız.
Kendisi çok güzeldir fakat bir erkek kadar da zorludur. Ayrıldığımızda bana çok
kızgındı ve benim başka biriyle evlenmemi istemez ve ben biliyorum ki fotoğrafı
Saxe-Meningen ailesine gönderecek ve korkunç bir skandal olacak. O fotoğrafları
göndermeden önce fotoğrafları bulmalıyız!”
“Onu bulacağımızdan eminim. Siz
Londra’da mı kalacaksınız sizi olayla ilgili bilgilendireceğim bir şey olduğunda
ve para…”
Kral ağır bir çantayı masaya
bıraktı. “O fotoğrafları almalıyım” dedi. “Burada bin pound var daha fazlasına
ihtiyacınız olursa söyleyin yeter. Paranın önemi yok.”
“Bu genç bayanın adresini söyler
misiniz?” diye sordu Holmes.
“Briony Lodge, Serpentine Avenue, St
Johns Wood, London”
“İyi geceler, majesteleri” dedi
Holmes. “Umuyorum ki yakında güzel haberler verebilirim size.” Kral oradan
ayrıldı ve Holmes bana döndü “İyi geceler, Watson. Lütfen yarın öğleden sonra
üçte burada ol.”
Hizmetçi Öğrenirse
Ertesi gün yanına gittim fakat
gittiğimde Holmes yoktu odasında onu bekledim. Saat dörtte kapı açıldı ve çok
tuhaf bir hizmetçi içeri girdi. Üstündekiler eski ve kirliydi. Eski dostum olduğunu
anlamak için dikkatle incelemem gerekti.
“Holmes!” diye bağırdım.
“Neredeydin?”
“Güzel bir gündü” dedi sırıtarak. “
İrine Adler’in evindeydim. Hizmetçiler her zaman konuşmaktan hoşlanırlar
böylelikle genç bayan hakkında oldukça fazla bilgi edindim. Örneğin onu sürekli
ziyaret eden Godfrey Norton adında bakımlı bir avukatın olduğunu öğrendim.
Neden şimdi? Eğer onun avukatıysa belki de fotoğrafları ona vermiştir fakat ona
âşıksa ona fotoğrafları göstermemiştir.”
“Çok ilginç Holmes!” dedim.
“Ben oradayken aniden Bay Norton geldi.
Onları pencereden izledim. Yanından ayrıldığında bir taksiye atladı
“Gidebildiğin en hızlı şeklide St Monica kilisesine! Diye bağırdı. İki dakika
sonra koşarak Bayan İrine başka bir taksiye atladı “Çabuk St Monica kilisesine”
dedi. Bunu kaçıramazdım Watson, bu yüzden üçüncü bir taksiye ben atladım. Oraya
vardığımda Bay Norton etrafına bakınırken beni gördü.”
“Teşekkürler Tanrım” diye bağırdı.
“Çabuk buraya gel!”
“Neden” diye sordum. “Buraya gel
adamım sana ihtiyacımız var!” dedi ve bende evlenmelerine yardım ettim. Şahit
gerekiyordu ve o sırada sokaktaki hizmetçiden daha iyisi yoktu.”
“Bayan İrine evlendi! Şimdi ne
yapmalıyız?” diye sordum.
“Watson sevgili dostum bu gece sana
ihtiyacım olacak sorgusuz sualsiz yapacak mısın?”
“Tabi ki Holmes, bu kadar önemli olduğunu düşünüyorsan.”
“Sonra Briony Lodge’ye gidiceğiz.
İrine Adler veya İrine Norton, saat yedi de eve gelecekler. Bana eve girip
girmeyeceğimi soracak. Sen dışarıda oturma odasının penceresinin yanında
bekleyeceksin ve pencere açıldığında beni izle. Ben elimi kaldırdığımda bu şeyi
içeri atıp “Yangın” diye bağırmalısın.”
Elindeki küçük şeyi aldım ve bunun
ne olduğunu sordum.
“Duman çıkartan ufak bir patlayıcı.
Oda hızlı bir şekilde dumanla dolacak. Sonra sokağın köşesinde beni bekle.”
“Tamamdır istediğini yapacağım.” dedim.
Ateş
Akşam olduğunda Holmes büyük siyah
bir şapka ve yine garip giysiler giymişti fakat garip olan sadece üstündekiler
değildi. Yüzünü saçını… Her şeyini değiştirmişti. O farklı biriydi.
Birlikte evin yakınlarına
vardığımızda bir aşağı bir yukarı yürüyüp duruyorduk evin dışında bir çok insan
vardı konuşup gülüşüyorlar ve sigara içiyorlardı.
“Anlıyor musun?” dedi Holmes
“Anlıyorum fakat anlamadığım nokta yeni kocasının fotoğrafları görmesini
istemiyor ve fotoğraflar nerede. Bankasında? Hayır, kadınlar özel eşyalarını
kendileri saklamayı severler bence fotoğraflar evinde.” dedim.
“İlginç olan kralın adamları da o
fotoğrafları bulamadı.” dedim
“Çünkü nereye bakacaklarını
bilmiyorlardı.”
“Peki, sen nereden biliyorsun?
“Bilmeyeceğim o bana gösterecek buna
zorunda.”
Ardından bir taksi geldi. Bir adam
koşarak geldi ve taksinin kapsını açtı, başka bir adamda onu itti ardından
kavga çıktı. İrene kavganın ortası da kalmıştı çok iyi bir fırsattı, Holmes
koştu ve ona yardım etti. Yüzünden kanlar gelmeye başladı ve yere yığıldı.
İrene acele ederek kapısının önüne geldi fakat bir an o geri döndü.
“Kim bana yardım etti?” dedi.
Ardından ölmüş diye biri bağırdı hemen arkadan bir ses yalnızca yaralanmış,
hadi onu oturma odasına götürelim dedi.
Birkaç insan Holmes’i oturma odasına
taşıdı. Pencerenin dışından onları izleyerek bekledim. İrene Norton’un ne kadar
güzel olduğunu fark ettim. Sonra Holmes elini havaya kaldırdı ve bende
patlayıcıyı odanın içine attım. Hızlı bir şekilde farkında vardılar hem evin içindekiler
hem de dışında hala bekleyenler. Ev dumanla dolmuştu. Uzaklaştım ve on dakika
kadar bekledikten sonra o geldi.
“Çok iyisin Watson”
“Fotoğrafları aldın mı?”
“Nerede olduklarını biliyorum bana
gösterdi.”
“Neden sana göstersin ki?”
“Kolay oldu.” dedi ve güldü.
“Sokaktaki insanları gördün mü?
Yardımcı olmaları için onlara ödeme yaptım. Ne kavga nede kan gerçekti.
İnsanlar “yangın” diye bağırdığında bir kadın en önemli şeyleri düşünür ve evin
içinde ona koşar bebekleri, altınları… Ve fotoğraf. Bayan Norton oturma
odasındaki depoda fotoğrafları bulmak için koştu. Onu gördüm ancak alamadım.
Yarın bayan uyumadan önce kral ile birlikte eve gideceğiz ve o kendi fotoğrafın
bulunduğu yerden alacak oradan ayrılacağız.”
Holmes konuşurken eve doğru
yürüyorduk eve vardığımız sırada genç bir adam yanımızdan geçti ve “İyi geceler
Bay Sherlock Holmes” dedi.
“Bu sesi daha öncede duymuştum.”
Dedi Holmes. Sokağın aşağısına doğru bakarken “Fakat bu kimdi?” dedi.
Fotoğraf
Ertesi gün kral ile birlikte
Bayan İrene’nin evine gittik, yaşlı bir uşak kapıyı açtı “Bay Sherlock Holmes?”
diye sordu ve güldü.
“Evet?” dedi eski dostum şaşırarak.
“Bayan İrene Norton ve kocası
İngiltere’den bu sabah ayrıldılar ve bir daha asla buraya dönmeyecekler.”
“Ne?” diye şaşırmış bir şekilde
sesini yükseltti, yüzü beyazlamıştı ve öfkeliydi.
“Şimdi fotoğraf ne olacak?” dedi
kral.
Aceleyle oturma odasına geçtik
Holmes depoya doğru koştu kapıyı açtı ve içeri girdi. İrene Adler ve kralın
bulunduğu fotoğraf değildi fotoğraf yoktu, sadece guzel İrene’nin olduğu bir
fotoğraftı. Bir de Holmes’e bırakılmış bir mektup vardı beraber okuduk.
Sevgili Sherlock Holmes
Çok
iyi bir şey yaptınız. Yangının gerçek sizinde sadece yaşlı bir adam olduğunuzu
düşünmüştüm Bay Holmes. Ancak depoya girdiğimde düşünmeye başladım. Sizin
ününüzü biliyordum ve kralın er ya da geç sizden yardım isteyeceğini de biliyordum.
Bu nedenle genç bir adam gibi giyinerek evinize kadar sizi takip ettim. Gerçek
Sherlock Holmes sizseniz bulmak istemedim. Kapının önünde de “İyi geceler”
dedim.
Kocam ve ben İngiltere’den ayrılmaya
karar verdik. Lütfen krala fotoğrafı kullanmayacağımı kimseye göndermeyeceğimi iletin.
Kocamı seviyorum ve oda beni seviyor. Kraldan da daha iyi birisidir. Ama burada
farklı bir fotoğraf bırakıyorum hoşuna giderse onu saklayabilir.
İrine
Norton
“Ne kadın” diye bağırdı kral. “Neden
onunla evlenmedim ki? Ne kadın ama!”
“Çok ama çok zeki gerçekten” dedi
Holmes soğukça “Üzgünüm majesteleri, bu işi tamamlayamadım.”
“Hayır, Hayır” dedi ve devam etti
kral “Yazmış ya kimseye göndermeyecekmiş onun sözlerinden ötesine ihtiyacım
yok, bir önemi yok benim için, tehlikeli bir durumda kalmadı şimdi sana nasıl
teşekkür edebilirim Bay Holmes?
“Sadece tek bir şey istiyorum
majesteleri.”
“Ne istiyorsun söyler misin bana?
“Bu fotoğraf.”
Kral şaşırdı ona baktı sonrasında
“İrene’nin fotoğrafı mı? Tabi sizindir.”
Bu şekilde Avrupa’nın en güçlü kraliyet
ailelerinden birinin korkunç bir skandal yaşaması engellenmiş oldu ve Sherlock
Holmes’te kendisinden daha zeki olan bu kadının fotoğrafını saklamaya devam
etti.
BİR PORTAKAL ÇEKİRDEĞİ
Elias Amca’nın Hikâyesi
1887’nin Eylül ayında eşim
akrabalarını ziyarete gitmişti. Bende eski dostum Sherlock Holmes ile onun
evinde kalıyordum. Rüzgârlı ve fırtınalı bir geceydi havada sağanak yağış vardı.
Aniden kapı çalındı.
Eski dostuma şaşırarak baktım. “Kim
olabilir ?” diye sordum.
“Bu havada eğer iş için gelmişse
önemli bir şey olmalı.” Diye tahmin etti, onu içeriye çağırdı.
Genç bir adam içeri girdi ıslak,
yorgun ve endişeli görünüyordu sonrasında devam etti. “Sizden yardım istemeye geldim.
Sizin ününüzü duydum Bay Holmes sizin her şeyi bildiğinizi ve bütün olayları
çözdüğünüzü söylüyorlar. Ben ise ne yapacağımı bilmiyorum.”
“Otur ve bana kendinden bahset” diye
cevap verdi.
Genç adam oturdu ayaklarını ateşin
yanına yaklaştırdı. “Benim adım John Openshaw. Babam Joseph ve o genç
yaşlardayken Amerika’da yaşayan bir kardeşi vardı, amcam Elias. Orada çok fazla
para kazandı. O siyahîleri hiç sevmezdi. Bu yüzden iç savaş sırasında kuzey ve
güneyden gelenlere karşı savaştı. Güney savaşı kaybetti ve siyahîler eşitlik kazandı
durum böyle olunca Elias amcam Amerika’dan ayrıldı.1869’da İngiltere’ye döndü
ve şehrin içinde büyük bir evde yaşamaya başladı. İlginç ve somurtkan bir
adamdı.”
“Arkadaş istemezdi.” Diye devam
etti. “ Çok içerdi, beni de severdi ve ben 12 yaşına geldiğimde onun yanına
taşındım. Bana karşı çok nazikti. Evde istediğim her yere girip çıkabiliyordum
fakat evde her zaman kilitli olan evin en üst katında bir oda vardı. Kimse o
odaya girmezdi.”
“Bir gün Elias Amcama Hindistan’ın
Pondicherry şehrinden bir mektup geldi. Orada tanıdığı olmadığını söyledi,
zarfı açtığında tabağına beş adet portakal çekirdeği düştü. Gülmeye
başlamıştım, fakat amcamın suratının bembeyaz olduğunu görünce sustum.”
“K.K.K!” diye bağırdı. “Aman
Allah’ım beni buldular!” Ne demek istediğini ona sordum. “Ölüm!”diye tekrar
bağırdı ve koşarak yukarıya çıktı.
“Zarfa baktım fakat içinde mektup
yoktu arkasında üç adet K harfi vardı. Kim yollamıştı? Ve neden bu kadar
korkmuştu?”
“Elias amcam hızlıca o gizli odaya
gitti ve üstünde üç adet K harfi olan kutuyu aldı. Kutudaki kâğıtları yaktı ve
bana “John, biliyorum ki yakında öleceğim. Kardeşim yani baban ölümümden sonra
tüm paramı alacak. O öldüğünde de tabi olarak sana geçecek fakat bunu
istemezsen onları hiç sevmediğin hoşlanmadığın birine ver çünkü para yanında
ölümü de getiriyor.”dedi.”
“Onun dediklerini tam olarak
anlamadım ve bir kaçta hafta boyunca hiçbir şey olmadı, bu yüzden çok endişelenmedim.
Ama amcam çok korkuyordu. Sürekli odasında duruyordu ve alkolü de arttırmıştı.
Kapısını sürekli dikkatlice kilitliyordu. Ardından bir akşam çok içmişti ve
koşarak dışarı çıktı ve evin etrafında delice koşmaya başladı ve bu olayın
sabahında onu ölü olarak nehirde bulduk. Polis onun intihar ettiğini söyledi
fakat amca korkudan ölmüştü. Bu yüzden bunun doğru olduğunu düşünmüyordum.”
Holmes genç adamı bir dakikalığına
susturdu. “Söyle bana amcana Hindistan’dan mektup ne zaman geldi ve o ne zaman
öldü?”
“Mektup 10 Mart 1883 tarihinde geldi
ve o yedi hafta sonra öldü.” Diye cevap verdi.
“Teşekkürler. Lütfen devam et.” dedi
Holmes.
“Amcam öldükten sonra, babam eve
geldi. Tabiki de ondan kilitli odayı dikkatlice incelemesini istedim fakat oda
önemli bir şey bulamadı.”
Daha fazla çekirdek
“Bir yıl boyunca her şey çok
normaldi fakat bir sabah babamda içinde beş tane portakal çekirdeği olan bir
mektup açtı bana ne anlama geldiğini sordu ve suratı bembeyazdı.”
“Bak! dedim. Zarfın üzerinde K.K.K yazıyor
Elias amcama gelen zarftakilerle aynı şeyler yazıyor. İkimizde korkmuştuk.”
“Evet, bu kez mektupta Kâğıtları
bahçeye koy. Yazıyordu.”
“Hangi kâğıtlar? Amcamın kutusundaki
kâğıtlar mı? Amcam onları yaktı!” dedim.
“Mektup nereden geliyor?” diye babam
bana sordu. Arkasına baktı ve “Dundee,
Scotland.
“Kâğıtlar
veya çekirdekler hakkında bir şey bilmiyorum. Bir şey yapmayacağım.” dedi.
“Baba polise gitmelisin.” dedim.
“Amcama Hindistan’dan gelen mektubu
hatırladım ve korkmuştum.”
“Hayır, bana gülecekler. Unutmalıyız.”
diye cevapladı.
“Uç gün sonra zavallı babam birkaç
mil uzaklıkta olan eski bir arkadaşını ziyaret etmek için evden ayrıldı fakat
bir daha geri gelmedi. Polisin söylediğine göre karanlıkta yürürken bir tepeden
düşmüş ve kötü yaralar aldığı içinde kurtulamamış. Bir kaza olduğuna karar
verdiler fakat ben inanmadım. Bunun bir cinayet olduğunu düşündüm amcama ve
babama gelen mektupları, portakal çekirdeklerini unutamadım.”
“Yinede unutmayı denedim. Üç yıl
kadar o evde yalnız yaşadım ve dün bunu aldım.”
Genç adam üzerinde K.K.K yazan,
arkasında beş küçük portakal çekirdeği olan zarfı gösterdi. “Anlıyor musunuz?”
dedi. “Doğu Londra’dan gelmiş ve kâğıtları bahçeye koy yazıyor. Babama gelen
zarftakilerle aynı şeyler yazıyor.”
“Sen ne yaptın bunun üstüne?” diye
sordu Holmes.
“Hiç bir şey.” Diye cevapladı
ellerini başının üstüne koyarak. “Ne yapacağımı bilmiyorum. Korkuyorum.” dedi.
“Hiç bir şey!” diye bağırdı Holmes.
“Genç adam hemen bir şeyler yapmalısın canın tehlikede.” dedi.
“Polislerle konuştum.” dedi mutsuz
bir şekilde. “Ama onlar bana sadece güldüler ve korkulacak bir şey olmadığını
söylediler.”
“Ne kadar salaklar.” Diye bağırdı
Holmes. “Neden benim yanıma hemen gelmedin? Düşmanların plan yapmak için iki
gün kazandılar. Sana yardım edebileceğimiz herhangi bir şey buldun mu?”
“Evet, kitli odada bir şeyler
buldum.” Bize yarısı yanmış bir kâğıt parçası gösterdi bir şeyler yazıyordu ve
okudu.
7 Mart 1869,çekirdekleri üç kişiye
yolla, Brown, Robinson ve Williams.
9 Mart Brown ayrıldı.
10 Mart Williams ayrıldı.
12 Mart Robinson ziyaret edildi ve
onunla işimiz bitti.
“Teşekkürler” dedi Holmes “Sen şimdi
çok acele eve gitmelisin. Bu kâğıdı al ve amcanın kutusuna koy. Amcanın
yaktığını söylediğin diğer kâğıtları ise al ve mektubun içine koy kutuyu ise
bahçenin dışına bırak. Düşmanlarının bununla mutlu olmasını umuyorum. Böylece
sende tehlikede olmayacaksın. Eve nasıl gidiyorsun?”
“Waterloo istasyonundan kalkan
trenle.”
“Oradaki sokakta yürüyen çok fazla
insan olacaktır bu yüzden güvende olursun fakat yinede dikkatli ol.”
“Teşekkürler Bay Holmes.” dedi ve
devam etti “Sizin dediğiniz her şeyi yapacağım.” Dışarıdaki karanlık geceye,
rüzgâra ve yağmura doğru gitti.
K.K.K
Eski dostum sessizce oturuyor ve şöminede
yanan ateşi izliyordu sonrasında “John Openshaw gerçekten tehlikede. Amcası
Elias neden Amerika’dan ayrılmıştı çünkü onun düşmanları vardı. İngiltere’ye
döndüğünde korkuyordu, bu neden kapıları sürekli dikkatle kilitlediğini ve
yalnız yaşadığını gösteriyor. Şimdi sence bu mektuplar nereden geliyordu?
Anladın mı?”
“İlki Hindistan Pondicherry, ikinci
Dundee Scotland ve üçüncü Doğu Londra’dan” diye cevapladım.
“Bunlar sana bir şey ifade ediyor mu
?” diye sordu.
“Bunların hepsi limanları olan şehirler.
Mektupları yazan kişi bunları yazarken gemideymiş.” Diye cevap verdim ve
verdiğim cevaplardan memnundum.
“Çok iyi Watson” dedi ve devam etti
“Birisi Hindistan’dan birkaç tane portakal çekirdeği yolladı ve yedi hafta
sonra Elias amcayı öldürdü. Sonra İskoçya’dan birkaç portakal çekirdeği daha
yollandı ve üç gün sonra John’un babası öldü. Benim neden endişeli olduğumu
şimdi anlıyor musun? John’a gönderilen portakal çekirdekleri Londra’dan geldi
yani John’un düşmanları şuan Londra’da onu öldürmeye hazırlar.”
“Aman Tanrım Holmes” diye bağırdım.
“Kim bu adam?”
“Birden fazla kişi olduğunu düşünüyorum.
Onlar Ku Klux Klan’ının adamları buda K.K.K’yı açıklar. Hiç duymadın mı? Güney Amerikalı çok gizli bir gruptur. Onlar siyahîlerle
eşit olunmaması gerektiğini düşünüp bunu durdurmaya çalışan insanlardı, onlara
katılmayanları ise öldürüyorlardı. Polisler onları durduramadı. 1869’da bu
grubun gizli bir üyesi olan Elias amca, aniden Amerika’yı o kâğıtlarla beraber
terk etti. Bu yüzden de grup onun peşini bırakmadı çünkü o kâğıtları istiyorlardı.
Hatırlıyor musun o bize gösterdiği yanık olan kâğıdı? O Elias’ın Amerika’daki günlüğüydü.
K.K.K’da çalıştığı sırada korkutmak için üç kişiye portakal çekirdekleri
göndermiş. İki tanesi şehri terk etmiş, biri terk etmemiş. Bu nedenle K.K.K’nın
“onunla işi bitti” veya onu öldürdüler. K.K.K her zaman bu şekilde çalışır.”
“Genç Openshaw’ı öldürmeyeceklerini
umuyorum.” dedim.
Son Tango
Ama öldürdüler. Ertesi sabah
gazeteden okuduk Openshaw ölmüştü. Polisler onu Waterloo istasyonu yakınındaki
nehirde ölü bulmuştu. Polisin söylediğine göre bir kazaydı. Holmes çok
sinirlendi.
“Bana yardım etmem için geldi ve bu
adam öldürüldü! Gidip onları bulacağım ve yapacağım son şey de olsa bunu
yapacağım.” ve evden ayrıldı.
Gece eve yorgun fakat memnun bir
şekilde geri geldi. “Watson!” dedi ve devam etti “Openshaw’ın düşmanlarının
isimlerini biliyorum ve şimdi onlara bir sürpriz yollayacağım! Bu onları çok
korkutacak!” dedi. Bir portakal aldı, içinden beş tane çekirdek çıkardı ve
onları zarfa koydu. Üstüne “Sh’den Jc’ye” yazdı.
“Çekirdekler K.K.K’den değil benden,
Sherlock Holmes’den Kaptan James Calhoun’a. Star denilen gemide. O ve adamları
Amerika’da Geogia’ya dönüyorlar.
“Onları nasıl buldun Holmes?” diye
sordum.
“Gemilerin kâğıtları” dedi. Bugün
neredeyse yüz tanesini araştırdım. Sadece bir gemi, Star, üç limanda doğru
zamanda bulunmuş ve bu sabah Star Londra’dan tekrar Georgia’ya yola çıktı.
Kaptanı ve adamlarından ikisini buldum. Bütün Amerikalılar dün gece gemide
değillerdi. Eminim ki zavallı John’u onlar öldürdü. Şimdi ise Amerika’ya
vardıkları sırada çekirdekleri alacaklar ve polis onları yakalayacak.
Sherlock Holmes çok akıllı bir
dedektif fakat o bile hava durumunu tahmin edemeyebilir. Denizdeki kar
fırtınaları bu sene daha önce hiç olmadığı kadar kötüydü ve Star hiçbir zaman
Georgia’ya varamadı. Hiç kimse ne kaptanı nede adamlarını bir daha görmedi.
John Openshaw’ın katilleri çekirdekleri alamadı fakat ölüm onlarında kapısını
çalmıştı.