MEHMET MERİÇ UÇAR
AHMED HAŞİM 1887-1933
|
Bağdat’ta
doğan bir şairdir. Doğum tarihi olarak yakın zamana kadar çeşitli tartışmalar
vardı.1883 ile 1887 arasında değişik tarihler gösterilmişse de M.Kaya
Bilgegil’in Milli Eğitim Bakanlığı Arşivi’nden tespit ettiği yeni bilgilere
göre bu tarihin 1887 olduğu doğruluk kazanmıştır. Babası mülkiye kaymakamlarından Bağdatlı
Alusizade Arif Hikmet Bey’dir. Annesi yine Bağdat’ın tanınmış ailelerinden
Kayazadeler’dendir
|
Haşim, çocukluğunda babası ile
birlikte birçok yeri dolaşmış, sonra, babasının Fizan mutasarrıflığına atanması
üzerine, ailesi tarafından öğrenimini görmek için İstanbul’a gönderilmiştir. Önce
Nümune-i Terakki rüştiyesinde bir yıl kadar okuduktan sonra Galatasaray
Sultanisi ’ne girmiş. Burada daha sonra Fecr-i Ati’yi oluşturacak İzzet Melih ve
Hamdullah Suphi gibi isimlerle tanışır. Mezun olduktan sonra Reji İdaresi’ne
memur olur, bir taraftan da Mekteb-i Hukuk’a devam eder. Hayatı boyunca birçok
memurlukta bulunmuştur. I.Dünya Savaşı sırasında asker olarak savaşa katılır.
Ülkenin birçok bölümünü gezme fırsatı bulur. Askerlik sonrasında çeşitli
öğretmenlikler ve memurluk görevlerini devam ettirmiştir. Ölünceye kadar da
akademideki kürsüsünü muhafaza etmiştir. Kendisi tedavi görmek amacıyla gittiği
Frankfurt’tan iyileşemeden dönmüş ve bu onun son yurt dışı gezisi olmuştur, bu
izlenimlerini de ayrıca kaleme almıştır. Kısa süre sonra 4 Haziran 1933’te
kendi evinde ölmüştür.
Onun sanat ve edebiyat meseleleri
ile ilgilenmeye başlaması, Galatasaray’daki öğrencilik yıllarına rast gelir.
Öğrencilik yıllarında yazdığı, “Şiir-i Kamer” adı altında topladığı şiirleri
çok beğenilmiştir. Dönemin en iyi hocalarından ders görmüştür. Aynı dönemde
yıldızları parlayacak olan birçok edebiyatçıyla da mektep arkadaşı olmuştur.
Şiirlerinde bir dönem Abdülhak Hamid, Muallim Naci daha çokta Fikret
ve Cenab’ın
tesirleri görülür. Galatasaray’daki son senesinde Fransız şiirini özellikle
Fransız ve Belçikalı sembolistleri, bu yolla da Batı edebiyatının
estetik ve poetik temelini yakından tanımaya çalışmıştır. Halid Ziya onun için
döneminde Batı şiirini en iyi araştıran ve bilen sanatkâr olduğunu söyler.
Sonraları aralarına katıldığı Fecr-i Ati çevresinde en dikkat çekici şairdir.
Çeşitli dergilerde eserleri boy göstermiş ve en güzel şiirlerini Dergâh
dergisinde yayınlamıştır.[1]
Kendisi sadece şiirleri ile değil
nesir yazıları ile de dikkat çekmekteydi. Akşam gazetesinde edebi fıkra ve
makaleler yazmış ayrıca gezi ve hatıra yazıları da bulunmaktadır.
Kendisinin diğer ilginç yanları
ise son devir edebiyatımızın çeşitli meselelerine ilgisiz kalmasıdır. Döneminde
hemen hemen bütün sanatçıların, siyasi-fikri akımlara olan ilgisi göze alınırsa
onun bu özelliği dikkat çekicidir. Bunun yanı sıra dini duygulara da ilgisiz kalmıştır.
Onun ancak sembolizm yoluyla bir mistisizme yaklaştığı söylenebilir.[2]
ŞİİRLERİNİN ÖZELLİKLERİ
|
Cumhuriyet
dönemi şairler üzerinde Yahya Kemal kadar tesirli bir diğer şahsiyet
de Ahmet Haşim’dir. Onun üzerinde en derin etkiyi yapan Galatasaray’da
okurken hocası olan Ahmet Hekim Müftüoğlu’dur. Özelliklede onun
şu cümlesi: “Fikrin şekilden evvel hazırlandığı hissini veren eserlerde şiir
mucizesinin tekevvününe imkân yoktur. Ahenk ve kafiyenin tesadüflerinden
doğmayan fikirler sanata mal edilemez.”[3]
Haşim
bu sözlerin sanat yolunu aydınlattığını, kendisini sapmalardan koruduğunu
belirtir. Kendisi şiirde Servet-i Fünuncu’lardan biraz daha yaklaşılmış bir sembolizm
anlayışı ve yine dönem modası olan Şeyh Galib tesiri vardır. Kendisi hakkında
titiz ve saf
şiir peşinde koşan biri olduğuna hüküm getirebiliriz.
|
1921’de Dergâh dergisinde çıkan
“Bir Günün Sonunda Arzu” adlı şiirinin, sembolizmi müphemiyetten ibaret sanan
ve Haşim’in şiirlerinde mutlaka bir müphemiyet göstermek isteyenler tarafından,
fazla müphem bulunarak eleştirilmesi üzerine kalem aldığı “Şiirde Mazah ve Vuzuh” adlı yazısı,
edebiyatımızda şiir üzerine yazılan önemli makalelerdendir. Sonrasında “Piyale”
adlı kitabında mukaddime olarak kullandığı bu yazıda Haşim, şiirde mana ve
anlaşılabilirlik aranmayacağını şiirin didaktik, fikri ve belagatçı değil
“Resullerin sözleri gibi” çeşitli yorumlara müsait, sözden çok musikiye yakın
bir ifade sanatı olması gerektiğini ileri sürer.[4]
Şiirleri netlikleri silinmiş,
gölgelenmiş, karartılmış tablolar gibidir, hemen hepsinde derin bir melankoli,
müphemlik,
uzak
ve meçhul diyarlara duyulan özlem ve çok defa psiko-analitik yorumlara muhtaç renkler
ve musiki
hissedilir. Haşim eşyanın gün ışığı altındaki hayatıyla pek ilgilenmemiş, daha
çok akşam
güneşinin sihirli ışık oyunları karşısında derin bir haz duymuş; [5]şiirlerinde
bu renk ve ışık şaşasından yankılar vermiştir. Onun en güzel ve edebi şiirleri,
akşam renkleriyle yanan, ay ışığıyla sararıp, şafakla pembeleşen renk ve ışık
anlarının kudretli terennümleridir. Bazı şiirlerinde kuvvetle duyulan akşam
hüznü ise, âdete bu renk ve ışık dünyasından uzaklaşmanın ıstırabıdır.
Akşam renkleri ve hüznü Haşim’in
yollar şiirinde;
Bir lamba hüzniyle
Kısıldı altın
ufuklarda akşamın güneşi
Mısralarıyla başlar. Şairin,
hatta ölmek istediği an:
Ve bir günün dem-i
alayiş-i zevalinde
Sürüklenir sular
afaka şule halinde[6]
Şiirleri sadece müphemiyet ve ahenkten ibaret değildir.
Onlar izlenimci veya dışavurumcu ressamların tablolarını andırır. Serbest
müstezatlarıyla şekilde kendine uygun sesi arayan Haşim “Yollar”, “Ölmek” ve “O Belde” ile büyük bir şöhrete kavuşmuştur.
Şiirini bir çeşit fildişi kule olarak görenler bile “O Belde” ’nin büyüsüne
kapılmışlardır.
Haşim ölümünden önce dostlarına
söylediği “Şairlerin en garibi öldü” mısrası çeşitli yorumlara elverişli, tam
Haşim’e uygun bir vedadır anlaşılmadığını, hep garipsendiğini, ölümün eşiğinde
bir kere hatırlamış gibidir. Haşim’in şiirine hayran olan Ataç, “O hiç garip
adam değildi. Şahsiyet sahibi idi.” Der; istiare ve resmi onun sanatının
başlıca unsurları sayar: “Haşim sesler işiten bir adam değil, seslerde bile renkler
gören bir adamdı.”
NESİRLERİNİN
ÖZELLİKLERİ
Haşim’in nesir yazıları, şiirinden farklı bir
karakter gösterir. Bu yazıları açık, berrak müstehzi bir ifadesi vardır.
Nesirlerinde de şiirlerindeki kadar kelime seçiminde titiz olan Haşim, küçük
obje ve vakalardan hareket ederek, fazla derinliği olmayan perspektiften
yakaladığı dış dünya intibalarını nakleder. Fıkralar, edebi tenkitler ve
seyahat notlarının sağlığında neşredilenleri, her zaman beğenilmiş ve
aranmıştır. Akşam gazetesi ve başka mecmualarda edebi fıkra ve makaleler yazmıştır.
ESERLERİ
Şiirler;
ü
Göl
saatleri
ü
Piyale
ü
Bütün
Şiirleri (Piyale, Göl Saatleri, Diğer Şiirleri) İnci Engünin ve Zeynep Kerman
tarafından yayımlanmıştır.
Nesirler;
ü
Gurebahane-i
Laklakan
ü
Frankfurt
Seyahatnamesi
ü
Bize
Göre[7]
[1] Türk
Ansiklopedisi, Ankara, Maarif Matbaası, 1943, Cilt 1, s.258.
[2] Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, Diyanet Vakfı Yayınları, 1989,
Cilt 2, s. 88-89.
[3] Engünin,
İnci; Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, İstanbul, Dergâh Yayınları,2002,
3.baskı, s. 36-40.
[4] Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 2, s. 88-89.
[5]KARAOSMANOĞULLARI,
Kadri Yakup; Ahmet Haşim Monografi, İstanbul,İletişim Yayıncılık,2000,3.baskı,
s. 0-90.
[6] Banarlı,
Nihat Sami; Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, MEB basımevi, 1971, s.1163-1167.
[7] http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmet_Haşim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder